“Mutlu olmak için bırakmanız gereken 5 alışkanlık”, “10 adımda sürekli mutluluğu yakalayın” yazıları nereye baksak karşımıza çıkıyor. Kitapçıların “En çok satanlar” bölümleri de mutlu olmak için neler yapmamız gerektiğini anlatan kişisel gelişim kitaplarıyla doldu taştı.

Peki gerçekten sürekli mutlu olmak zorunda mıyız? Daha doğrusu sürekli bu duygu halinin içinde olsak onun adı mutluluk olur mu? Mutluluk o kadar bağımlılık yapıyor mu ki biz sürekli onu kovalıyoruz.

Aslında olay şöyle gelişiyor; mutlu olmamız gerektiği bize her kanaldan o kadar çok dayatılıyor ki es kaza bir olaya canımız sıkılsa hemen panik oluyoruz, o duygu halini hemen terk etmek istiyoruz. N’olur bir gün üzgün olsak? Kendi içimize bir dönsek, analiz etmeye çalışsak ve yapay bir ruh halindense organik duygularımızı yaşasak?

Hem zaten ne çok duygumuz var. Pişmanlık, öfke, huzur, hüzün, melankoli, nefret, şevk, acı, korku, üzüntü, utanma, sevinç, cesaret, minnet… Her biri birbirinden kıymetli. Bir duygunun kıymetini ancak zıt kutbunu yaşadığımız zaman anlayabiliyoruz aslında. Nefret ediyoruz ki sevginin kıymetini biliyoruz, acı çekiyoruz ki zevkin nasıl güzel bir duygu olduğunun farkına varıyoruz. Ya da yaptıklarımızdan pişman oluyoruz ki kendimizi geliştiriyoruz. Ya da korkuyoruz ki kendimizi korumayı öğreniyoruz. Hiçbir duygu negatif değil, hepsi bir amaca hizmet ediyor.

Sağlıklı bir ruh hali için hepsinden azar azar gerekli gibi geliyor bana. Nasıl ki tek tip beslenmedense tüm gıdalardan dengeli bir şekilde tüketip vücudumuza gerekli enerji, protein, vitamin ve mineralleri sağlamamız gerekiyorsa her bir duyguyu hissedip ruhumuzu da beslememiz gerekiyor. Hem zaten duygularımıza ve yaşadıklarımıza sahip çıkmak gibisi var mı. Bizi biz yapan duygularımız. Sevelim onları. Yok saymayalım. Siz ne dersiniz?