Kışın Kopenhag’da akşamüstü 4’te batan güneş sabah neredeyse 8’de doğuyor 🙂 Şehre biraz depresif bir hava hakim bu nedenle.
Bugün şehri keşfetmeye başlıyoruz. İlk keşif noktamız Danca’da “yeni liman” anlamına gelen Nyhavn. Rengarenk boyalı evleri, kanalı çevreleyen sağlı sollu barları, kafe ve restoranları ile şehrin en eğlenceli ve turistik bölgesi. Aslında 300 yıl önce denizcilerin getirdikleri malları şehre ulaştırabilmeleri için kurulmuş ve 1980’lere kadar sadece denizcilerin takıldığı mekanları barındırıyormuş. Şimdiyse çekeceğiniz fotoğrafların kartpostallardan farkı olmayacak kadar renkli ve sıcak bir yer.
Kanal turları yapan tekneler buradan kalkıyor. Yazın üstü açık teknelerde kanalların arasında dolaşmak çok keyifli olacaktır. Kış için teknelerin kapalı kısmı da var. Biraz da olsa ısınabilmek adına elimize birer kahve alıp öyle biniyoruz tekneye. Çok ama çok soğuk.
Tur yaklaşık 1 saat sürüyor.
Turu tamamladıktan sonra bu şehrin simgelerinden biri olan Küçük Denizkızı heykelini (The Little Mermaid) görmek üzere yürümeye devam ediyoruz. Isınmak için başka bir keşfimiz de yolumuzun üzerindeki kiliselerde ufak molalar vermek.
Şehrin her tarafı parklarla, yeşilliklerle dolu. Burası Churcillparken.
İşte The Little Mermaid. Carlsberg’in kurucusu Carl Jacobsen tarafından yaptırılan ve herkesin fotoğraf çekmek için başına üşüştüğü bu heykel bana sorarsanız bir turist için tam bir hayal kırıklığı.
Yolumuza devam ediyoruz. Karşımızda Danimarka kraliyet ailesinin kışları ikamet ettiği Amalienborg Sarayı. Ülkemizdeki saraylarla kıyaslayınca ne kadar mütevazi, değil mi ?
Saray meydanında nöbet tutan askerler…
Burası bir metro inşaatı. Eğlenceli ve interaktif bir hale getirebilmek için üzerine insanların birşeyler yazabilecekleri bir duvara dönüştürmüşler. Happy Wall!
Şehrin sokakları müzisyenlerle dolu…
Çocukken başından saatlerce kalkmadan kendimize yeni dünyalar inşa ettiğimiz Lego‘nun Danimarka icadı olduğunu biliyor muydunuz? İşte dev legolar! Lego dükkanları çok ama çok sevimli!
İşte burası da şehrin en eğlenceli yerlerinden Tivoli. İçeride kafe ve restoranların da bulunduğu bir eğlence parkı. Upuzun bilet kuyruğuna aldırmayın, çabuk bitiyor. Giriş ücreti yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 90 kron idi.
Christmas dekorasyonu harika!
Bu soğuk havada insanların ısınabilmesi için yer yer mangallar yakılmış içeride. Etrafında sıcak şarap içip ısınırken sohbet edenler…
Tivoli bahçelerini gündüz güneşinde de görmek isterdim ama maalesef mümkün olmadı. Hem gündüzünü hem de akşamki ışıklı halini görebileceğiniz bir saate denk getirmek daha güzel olabilir.
Akşam yemeğimizi içerideki Cafe Georg‘da yedikten sonra Tivoli’den ayrılıyoruz.
Günün yorgunluğunu atıp sıcak şarabımızı yudumlamak üzere The Living Room isimli mekana giriyoruz. Burası bir pub aslında ama gündüz herkes bilgisayarını veya kitaplarını kapıp çalışmaya geliyormuş. Kopenhag’da kafelerde çalışmak pek popüler. Glögg dedikleri sıcak şarap pek popüler.
Kışın hava sıcaklıklarının genelde 0’ın altında seyrettiğini düşünecek olursa vücutlarını bu soğuktan koruyabilmek için gayet iyi bir yöntem diye düşünüyorum. Kadehlerin içinde fıstık, kurum üzüm gibi çeşitli kuruyemişler ile servis ediyorlar. Marketlerde de satılıyor.
Böylece Kopenhag’daki ikinci günümüzü tamamlamış olduk.
Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Kopenhag ile ilgili diğer tavsiyelerinizi ve mümkünse kaldığınız yerin linkini edinebilir miyim?
Teşekkür
Fatihcaliskann@gmail.com
Vayy. Güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler.