
Paris’teki ilk günümde Rue de Rivoli’deki Angelina‘dan sonra güneşi batırmak üzere hemen karşıdaki Tuileries Bahçesi‘ne giriyorum. Bütün gün yağmur yağmış, ortadaki havuzun etrafındaki yeşil renk demir sandalyeler biraz ıslak. Fakat şanslıyım ki günün sonunda da olsa bulutların arasından güneş hafifçe yüzünü göstermiş.
Bunu fırsat bilen Parizyenler hemen parka akın etmişler. Sohbet edenler, kitap okuyanlar, keyifle bira içenler, gülüşenler, dinlenenler, akşam sporu için parkurda koşanlar… Diğer yanda mavi gökyüzünde hafifçe parlayan güneş, çiçeklerin kokusu, ördeklerin sesi… Park çok huzurlu. Yine diyorum ki keşke bizde de böyle parklar olsa.
2. gün Louvre Müzesini gezdikten sonra parka tekrar girmeden duramıyorum. Hava tabiki yine yağmurlu. Fakat insanlar aldırmıyor, yayılmış piknik yapanlar bile var.
Park o kadar büyük ki. Birçok farklı girişi var. Bir tarafta Concorde Meydanı, bir tarafta Louvre Müzesi, bir tarafta Orangerie Müzesi..
Parkın ortasında yer alan Paul’un tatlıları ve kahveleri çok güzel. Hava güzelse bir kahve alıp çimenlere yayılabilirsiniz.
Bu bahçeyi Louvre Müzesi, Concorde Meydanı veya Orangerie Müzesi’ne geldiğiniz bir günde gezebilirsiniz.
Bu arada Tuileries metro durağı önünden de bir girişi var.